Büyük bir derdin olduğunda veya içinde çıkamadığın hiç bir şekilde kendi gücün ve bilgin tecrüben ve deneyimlerinle yetmediği yani yetersiz kaldığın,çare bulamadığın anlarda yüreğine çöken o derin o renksiz ve dumanlı duyguyu bilir misin?
Bu durumun içine girmeyen biri var mıdır acaba dünya üzerinde?
Bu savaşılması zor olan her türlü donanımın yetersiz kaldığı veya fayda etmediği bir zorluk karşısında içinden çıkamayacak kadar çaresiz hisseden olmuş mudur?
Hem vardır hem olmuştur ve her an dünyanın her yerinde ardım sıra bu duygunun içine giren her birileri oluyor mutlaka..
Nasıl ki salisiyeler saniyeleri saniyeler dakikaları takip ediyor işte tam da öyle duygular da bir saat gibi sürekli değişiyor.
İnsandan insana gün içinde sürekli duygu değişimi oluyor..
Kimi duygular yavaş yavaş büyüyor..kimileri sinsice gözler görülmeyecek şekilde içimizde kök salıyor..ve hep bir yanılsama hep bir kendimize güven kalkanıyla dikiliriz bu duyguların karşısına..
Bir şekilde halledilir deriz,mutlaka üstesinden gelirim bir şekilde..bir şekilde halledilir..düşüş yaklaştıkça zayıflamaya ve solmaya başlayan cümleler kurulmaya başlanır.
Henüz kesinleşmeyen hiç bir şey olmasa bile duygular var veya sezgiler..öngördüklerimiz veya önleyemediklerimiz..
Nasıl da tutunuruz içimizi avutacak olan şeylere nasıl da dört elle sarılırız bizden gidecek olanlara veya kaybedilmeye mahkum konuma düşenlere..
Ve tutamama anı..yaşananı durduramama anı gelir..
Aniden..
Sen belki o anda mutfakta tavuk kızartıyorsun veya okulun bahçesinde çocuğunun elinden tutmuş evinin yolunu tutmak üzeresin,çocuğuna gününün nasıl geçtiğini soruyorsun belki de o anda..aniden,o hiç beklemediğin o tanımsız o içinde binlerce hikmet binlerce sebep binlerce değişim taşıyan burnuna kadar olaylara gebe o an gelip ve içine alır seni,telefon çalar veya mutfağa biri girer belki de en sevdiğindir bu anın yaşanması için seçilen,sana seni yıkmaya sebep olan haberi veriyor..
Yirmi yaşımda iken bir boğulma atlatmıştım..
Atlatma kelimesi aslında çok yersiz çünkü insan hiç bir şeyi atlatamaz,hiç bir şey tesadüfen yaşanmıyor veya bir sebebe bağlı olmadan gerçekleşmiyor çünkü..
Bir boğulma yaşadım,son anda denizden çıkarıldım..yirmi yaşındaydım..
Denizden çıkarılmadan evvel ne kadar derinde olduğumu fark etmek paniğe kapılmama sebep olmuştu,
Çok net hatırlıyorum son olduklarını sandığım düşüncelerimi..
-Buraya kadarmış demek ki..
-Ömrüm bu kadarmış.
-Denizde boğularak son bulacakmış hayatım.
-Öleceğim ve aileme boğulma haberi gidecek.
-Şu anda sevdiklerim benim boğulduğumu dünyadan ayrıldığımı bilmiyorlar,oysa ben son dakikalarımı yaşıyorum belki de.
Ayağım altında hiç bir şey yok,hiç bir yere basamıyorum zemin yok.
Su derin,deniz derin ve etrafımda kimsecikler yok.
-Buraya kadarmış işte,diyerek bırakmıştım kendimi o akıntıya.
Elimden geldiği kadar gücümün son damlasına kadar uğraşmıştım oysa,kıyıya doğru yüzmeye çalışmıştım,imdat diye bağırmaya çalışmıştım ancak hiç biri fayda etmeyince,faydasız olduğunu fark edince kendimi bırakarak ''buraya kadarmış'' dedim ve kendimi kaybettim..
Sonrasını hatırlıyorum..
Yıkılma anı işte böyle bir şeydir..
Kontorlun dahilinde yaşanan bir şey değildir ama sebepleri çok çok önceden oluşmuştur ve sen bunu fark edememişsindir..
Bugün yine bir yıkılma anı yaşadım..yirmi yaşımda iken yaşadığımın hemen hemen aynısı..
Ne gücüm ne bilgim ne de deneyimlerim veya güvendiklerim bu anı yaşamamam için set olabildi..
Geldi çattı o an ve ben,yıkıldım işte..
Efendimiz (s.a.s)
–Hakîkî sabır, felâketin ilk ânında gösterilendir!” buyurmuştur.
(Buhârî, Cenâiz, 32)
Fel'aketin ilk anında diye buyurmuş kurban olduğum peygamberim..bu kalmıştı aklımda işte..bu aklımdaydı..
Hani ellerin yüzünü örter de birden çok sevdiğin birinin gelişini işitir de ellerini açıp kalkarsın ya olduğun yerden..tam da öyle oldum işte..
–Hakîkî sabır, felâketin ilk ânında gösterilendir!”
Felâket diye nitelendirdiğim an gelmişti ve gözyaşlarım kalbimi boğarcasına gözlerime saldırmıştı..ve canım çok çok yanmaya başlamıştı..
–Hakîkî sabır, felâketin ilk ânında gösterilendir!”
Yüreğim patlayacak gibi oldu,ellerim kıracak bişeyler aradı,ardım sıra çığlıklar yükseldi yüreğimden boğazıma kadar..gırtlağıma yağıştı ve nefesimi kesti devasa bir haksızlık yumağı..
Hiç bir şey kırmadım,hiç bir çığlık çıkarmadım,isyan etmedim..dizlerimi göğsüme çekerek gözlerimi kapattım ve ağladım..
Döktüm gözbebeklerimden yakan yaşları,çoğu içime çoğu yanaklarımdan aşağıya aktı.
Döktüm içimi paramparça eden bu haksızlığın her bir sorumlusunu benden çok çok uzağa savurdum..kendimde aradım suçu,kendime yüklendim kendimi suçladım yerin dibine soktum kendimi..
Yaptığım her iyiliği uzattığım her yardım elini verdiğim her kuruşu bahşettiğim her tebessüm ve anlayışı hatırladım sonra..her birini..
Vakit namazı gelmişti..
Namazımı kılmak için abdestimi aldım ama yüzümün içinde,her bir hücremin altında bir gözyaşı bekliyordu sanki..sıcaklığı içimi yakıyor onları özgür bırakmam için bekliyorlardı..
Namaza durdum ve secdeye vardığımda ıslanmaya başladı gözlerim..
Canım peygamberim (s.a.s)
"Kulun secdedeki anı, Rabbine en yakın olduğu andır; onun için (secdede) duayı çoğaltın." hadisini hatırladım..
Kulun Rabbine en yakın olduğu an secdedeki an ve kula yardım olabilecek tek zat Allah'tı tabii ki..
Secdeyi uzun tuttum "sübhane rabbiyel a'la" 'larımın sayısını artırdım,beş kez mi yedi kez mi söyledim hatırlamıyorum..
Namazım bitince içimdeki bu buhran ile açtım Kur'an'ı Kerim'i..her zaman sığındığım Mülk Suresini okudum...yüreğimde biriken ve akıtılmayı bekleyen bütün gözyaşları ellerime dizlerime kitabın üzerine akıttım..öptüm sayfalarını öptüm Rabbimin ayetlerini...
Surenin sonuna doğru dinmeye başladı içimdeki volkan..gözyaşlarım denizdeki dalgalar gibi geriye çekilmeye başladı..
Yüreğim daha sığ bir tarafa doğru yürümeye başladı,hıçkırıklar sakinleşmişti..
Böyleydi işte.
Çünkü her zaman böyleydi,böyleydi işte..
Avutmak böyleydi işte..
Avunulmak böyleydi..Kul Rabbi dışında her şeyden medet umar çare arar dururdu..
Namazım bitince içimdeki bu buhran ile açtım Kur'an'ı Kerim'i..her zaman sığındığım Mülk Suresini okudum...yüreğimde biriken ve akıtılmayı bekleyen bütün gözyaşları ellerime dizlerime kitabın üzerine akıttım..öptüm sayfalarını öptüm Rabbimin ayetlerini...
Surenin sonuna doğru dinmeye başladı içimdeki volkan..gözyaşlarım denizdeki dalgalar gibi geriye çekilmeye başladı..
Yüreğim daha sığ bir tarafa doğru yürümeye başladı,hıçkırıklar sakinleşmişti..
Böyleydi işte.
Çünkü her zaman böyleydi,böyleydi işte..
Avutmak böyleydi işte..
Avunulmak böyleydi..Kul Rabbi dışında her şeyden medet umar çare arar dururdu..
İnsan unutuyordu çünkü,unutmuştu.
İnsan kuldu ve kulunu sadece ancak ve ancak Rabbi avuturdu..
3 Yorumlar
Yakın zamanda karşıma çıkan Hz. Musa’nın şu duası beni çok etkilemişti; “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım”(Kasas;24)
YanıtlaSilEvet; çoğu defa unutsak ta, "insan kuldu ve kulunu ancak Rabbi avuturdu" Çünkü, "kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur"du. (Rad;28)
İnsan umudunu kaybetmediyse her şeyin bir yolunu bulur ama gücü kalmadığını hissediyorsa inancını kaybettiyse vay haline.
YanıtlaSilEvet ilk anda gösterdiğimiz tavır bizi anlatıyor. Sabrı cemil çok önemli. Sen de ilk anda ne güzel bir sabır sergilemişsin şükür Sevgi. Rabbim hepimize selamet versin. Şükrüyle ve rahmetiyle kuşatsın her birimizi de sabrı cemile bile mahal kalmasın. Yüreğine sağlık canım...
YanıtlaSilYorumunuz en kısa sürede sevgi ve alaka ile cevaplandırılacaktır.
Yorum yaptığınız için teşekkür ederim.